Doğada nadir bulunan şeyler insanlar tarafından uğurlu
sayılmış. Her kültürde, her coğrafyada rastladığımız bu tılsımlı şeyler bazen
bir bitki, bazen bir hayvan, bazen de eşya olarak karşımıza çıkıyor.
Şanş, talih, uğur… Gözle göremediğimiz ama varlığına
inandığımız bu kavramlar insan hayatında o kadar önemli o kadar belirleyici
olmuş ki insanlar başarıya ulaşmak için bu soyut kavramları semboller bularak somutlaştırmışlar.
Verdiği güce, tılsıma, büyüye ya da nasıl tanımlanırsa ona o kadar inanılmış ki
o objesiz adım atmamaya başlamışlar. Bugün uğurlu kolyemi takmadım işim
olmayacak, şans getiren yüzüğümü kaybettim işim rast gitmeyecek… diye düşünen
bir sürü insanla karşılaşabiliyoruz. Belki inanmayacaksınız ama gerçekten
işleri yolunda gitmiyor bu insanların. Bunu uzmanlar objeye değil kişinin
kendine güvenme olayıyla açıklıyor. Şöyle ki obje varken nasılsa uğurlu
tılsımım var, o bana yardım eder pozitif düşüncesi ile kendine güveni tavan
yapıyor. Unutmayın inandığınız zaman her şey mümkündür, yeter ki yeterince
inanın! Obje yokken de tam tersi tılsımım yok, başaramayacağım negatif
düşüncesi ile kendine olan güvenini kaybediyor. Ve malum son: başarısızlık!
Yani marifet objede değil kendinde…
Gelişen teknoloji ve küreselleşen dünya bu şans sembollerini
ithal etmemizi de sağladı. Hindistan’dan fil, Arap ülkelerinden Fatmanın Eli… Yerli
olarak taa eskilerden gelen şans işaretlerimiz de yok değil. Mesela at nalı,
hatırlıyorum da ilk evimizin girişinde asılıydı. Nazar boncuğu kolye, bileklik takmışlığımda var. Kadeşimin evinde de yedi tane fil var. Gelen cama doğru tutun uğurdur diyorlarmış :)
Nazar boncuğu, at nalı, dört yapraklı yonca… Bir nevi motive
olma araçları gibi görebiliriz. Şanslı olmak için nal, yonca; kem gözlerden korunmak
için nazar boncuğu… Kendini güvende hissetmenin, motive olmanın sembolleşmiş halinden başka bir şey değiller bence.
İyi
günlerde şansla kullanın :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder